Emekli Topçu Kurmay Yarbay Ahmet AKYOL
1959 yılında Selimiye Askeri Orta Okulu, 3 ncü sınıfa
girdim. 1960’ta okulun ilk mezunlarından olarak Işıklar Askeri Lisesi’ne
gönderildim. Işıklar Askeri Lisesi, bir sene sonra kapanınca, bu sefer Kuleli
Askeri Lisesi’ne gönderildim. 1963’te Kuleli’den,
1965’te Kara Harp Okulu’ndan mezun oldum.
Selimiye Askeri Orta Okulu ile ilgili Anılarımdan…
Ortaokul 1 ve 2 nci sınıfları İstanbul- Ortaköy’ deki
Gaziosmanpaşa Ortaokulu’nda okuduktan sonra 1959 yılında Selimiye Askeri Ortaokulu
3 ncü sınıfa girdim.
Kayıt- kabul işlemleri için (Muhabere Astsubayı olan babamı
göreve gönderildiği Güneydoğu Anadolu’da çok genç yaşta kaybettiğim için) annemle
o zamanlar Galata Köprüsü’nün ortasından kalkan bir vapurla Çengelköy’deki Kuleli Askeri Lisesi’ne
gittik.
Gerekli kayıt işlemleri yapıldıktan sonra beni Gümüşsuyu Askeri Hastanesi’ne muayeneye sevk ettiler.
Muayene sonunda tekrar Kuleli’de sınava tabi tutulduk. Kuleli’nin arka bahçesinde,
uzun donlarla bir de koşu yarışması yaptık. Mülâkata 5’şer 5’şer aldılar. Aklımda kaldığına göre önce hepimize kayıt- kabul numaramızı sordular,
sonra da tahtaya yazmamızı istediler. Benimkini çok iyi hatırlıyorum, 30 013’tü….Diğer arkadaşlardan kendi numaralarını söyleyenler ama yazamayanlar oldu, onları da ben yazınca, beni yanlarına çağırıp bir kaç
basit soru sordular. Annemi de içeri almışlardı. Sonra bize mülakatın
sonuçlarının eve yazılı olarak bildirileceğini, yalnız Selimiye Askeri Orta
Okulu’nun okuldaki tadilat dolayısıyla eğitime biraz geç başlayacağını, halen
okuduğum okula devam etmem gerektiğini söylediler.
Orta 3’ü Gaziosmanpaşa Ortaokulu’nda 1- 1,5 ay kadar
okuduktan sonra, Selimiye’nin açıldığı, belirlenen günde okulda olmamız istendi.
O gün, annem beni okula getirerek (ana nizamiyede çok uzun bir sırada çok uzun
süre bekledikten sonra) sorumlulara teslim etti, ağlaşarak vedalaştık.
Artık 3 ncü Sınıf 5 nci Kısım’daydım,
yaka numaram da 1845 idi.
Genç bir Sıhhiye Astsubay, gerekli kayıt işlemlerini yaptı,
tam o sırada en yakınımda bulunan daha önce hiç tanımadığım bir arkadaşın
elinden tuttum. Daha doğrusu el ele tutuştuk. İkimiz de birbirimizin can kurtaranı- bir bakıma can yoldaşı olmuştuk. Şimdi ismini
ve kim olduğunu hatırlayamadığım o arkadaşla, kaybolmaktan korkarak, bütün gün
el ele dolaştık.
Yeni kıyafetimiz başımızda kep, belden kemerli ve yakası
kopçalı montgomeri denen belden saran ceket, pantolon
ve biraz büyük numara kahverengi yarım bottu.
İlk günden aklımda kalan, iç bahçede “Toplan” borusu çalan
asker ile bahçede ve koridorlarda durmadan koşuşan binlerce küçük asker!...
Gece oldu (çizgili pijamalarımızla) yattık; deri ya da
köseleden terlikleriyle sabaha kadar koridorda koşanların çıkarttığı seslerden
uyumaya çalışarak, kalk borusuyla uyandık; sabah kahvaltı yaptıktan sonra
dershanelerde toplandık. Dershaneyi daha sonra anlatacağım ama önce Selimiye
Askeri Ortaokulu (SAO)’ ndaki ilk sabahımızdan söz
etmeden geçmek istemem.
İlk sabah etüt dediler, dershaneye girdik, kitap yok, defter
yok, ne yapacaksın? Rıza Harman ile yan yana oturuyoruz. Çocuğuz daha, uykumuzu
da alamamışız. Kafamızı sıranın üstüne koyduk, başladık uyumaya…
Bir süre sonra kapı aniden açıldı. İçeri (bugün bile çok iyi
hatırlıyorum) ayağında pırıl pırıl çizmeleriyle çok
yakışıklı bir subay girdi. (Adını sonradan öğrendiğime göre Süvari Binbaşı Hikmet Silahçıoğlu imiş.) Bize şöyle bir baktı. Nefesimizi kestik
ne söyleyecek diye, uykulu gözlerle bakıyoruz. “Kim bu Ahmet Akyol?” dedi.
“Oğlum, kalktıktan sonra yatağını neden düzeltmedin?” dedi.Çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Binbaşı, yüzümdeki şaşkın
ifadeyi görünce gülümseyerek, “Oğlum, yatağını neden yapmadın?” diye yineledi.
Sonra bana döndü, “Oğlum, senin yatağını her sabah annen mi yapacak? Bundan sonra sen yapacaksın, iyi öğren” dedi ve gitti.